Susuzluktan kavrulan bir köydür Kantarma. Toroslar keser yagmuru; ne toprak suya kavusabilir ne de gariban köylüsü dogru dürüst ekmege asa... Bir gün, köy muhtari Musa ile durmadan cekistigi dostu Hidirin cahil cesaretiyle giristigi bir tesebbüs sonucunda, olacak bu ya, Büyük Baskan Kantarmayi ziyaret eder. Dileginiz nedir diye sorar köylüye. Hidir su der, baska bir sey demez. Destekler onu köy ahalisinin bir kismi. Digerleri ise Kuran kursu acilsin ister; budur dünyadaki tek önemli dilekleri. Büyük Baskan her iki dilegi de geri cevirmez. Tez zamanda köyde Kuran kursu acilir, bir de hoca atanir. Su calismalari ise kaplumbaga hiziyla, ite kaka ilerler. Sasi bir mühendis görevlendirilir sonunda bu is icin. Sasi, hem de biraz pisirik... Gec de olsa, makineler getirilir, sondaj yapilir ve nihayet su fiskirir topraktan. Ne var ki, su acidir. Topraga, Kantarma köylüsüne hayat verecegi yerde, dert olur. Bir anlamda bu aci su, sonun baslangicidir...
Fakir Baykurt bu romaninda, aklin yolunun her zaman bir olmadigini gösteriyor bize. Cikarlarini her seyin önüne koyan, arkasi saglam kaymak tabakanin bürokrasiden nasil yararlandigini; diger yandan, zaten yoksulluktan belini dogrultamayan cahil köylünün, bir de araya ikilik girdiginde, onlar karsisinda nasil ezildigini anlatiyor.