Kurtlar, yakin gecmisimizde, anarsi ve kargasaya bulanmis, dört bir yani kurtlarla sarilmis bir kentte, kocasini yeni yitirmis bir romanci kadinin, bir sabah bunalimlar icinde uyanisiyla basliyor. Romanin baskisisi, yani romancinin kendisi, asagi yukari yirmi dört saatlik bir süreye sigdirdigi anilarina dönerek, sevgiler, dostluklarla dopdolu gecmis olsa da, yalnizliga yazgili yasamini gözden gecirip düsle gercek arasinda gide gele, kendisiyle cetin ve acimasiz bir hesaplasmaya giriyor. Romancinin kalabalik icinde baslayarak sürüp giden yalnizligi masasi basinda sona eriyor. Cünkü o, masa basinda artik tek bir kisi degil, bin kisiyle cevrili bir insandir. Bu bir sürü insan icinden cekip ele aldigi sayili kisilerin kimisi de, her ne kadar gercek adlariyla aniliyorsa da, bunlarin hepsinde yazarin kendisi yasiyor, düslemler dünyasinin yüregine dalarak. Cünkü, romanciya göre, her yazar yapitlarinda hicbir yerde görünmeyen ama, her yerde olan kisidir. Bu bakimdan Kurtlar, her ne kadar bir özyasam öyküsü gibi görünse de, tam anlamiyla bir romandir, hem de Peride Celalin en olgun romani.